Kadir
New member
Bir Hikâye Paylaşmak İstiyorum, Forumdaşlar…
Bugün size biraz farklı bir hikâye anlatmak istiyorum. Aslında bir “bilgi paylaşımı” değil bu; daha çok kalpten kalbe, insandan insana bir düşünce yolculuğu.
“İl sınırları nasıl belirleniyor?” sorusunu duydum geçen gün bir yerde…
Ve düşündüm: Gerçekten, sadece dağlar, nehirler, yollar mı çizer o sınırları?
Yoksa biraz da biz çizer miyiz, içimizdekilerle?
İşte bu sorunun peşine düşen iki insanın hikâyesiyle anlatmak istiyorum size.
---
Sınırların Çizildiği Masada: Murat ve Elif
Murat, Harita Genel Müdürlüğü’nde çalışan bir mühendisti.
Soğukkanlı, mantıklı, hesaplı bir adamdı.
Haritalar onun için dünyayı anlamanın en sade yoluydu; çizgiler, ölçüler, koordinatlar…
“Her şeyin bir yeri vardır,” derdi. “Yeter ki doğru ölçü aletin olsun.”
Elif ise aynı kurumda çalışan bir sosyologdu.
Onun gözünde haritalar, sadece coğrafyayı değil, insanların hikâyelerini de taşırdı.
Bir sınır çizgisi, bazen iki kardeşi ayırır, bazen bir köyün kalbini ikiye bölerdi.
“İnsan nerede başlar, nerede biter?” derdi. “Sınır dediğin şey bazen bir kelimeyle bile değişir.”
---
Yeni İl Planı: Akarsu Vadisi Meselesi
Bir sabah, Murat ve Elif’e yeni bir görev verildi:
Yıllardır tartışmalı olan Akarsu Vadisi bölgesinde yeni il sınırlarının belirlenmesi.
Bir taraf “Tarihî olarak bizim toprağımız” derken, diğer taraf “Ekonomik olarak bizim hakkımız” diyordu.
Murat hemen masaya oturdu, haritaları açtı, GPS verilerini inceledi.
“Dağ silsilesi buradan geçiyor,” dedi. “Mantıken doğal sınır burası olmalı.”
Elif itiraz etti.
“Peki burada yaşayan insanlar ne diyor? Pazarı, okulu, hastanesi hangi tarafta? Çocuklar nerede doğuyor, nerede büyüyor?”
Murat başını kaldırdı, gözlüğünü düzeltti:
“Elif, biz insan hikâyeleriyle değil, coğrafyayla ilgileniyoruz. Bizim işimiz ölçmek.”
Elif gülümsedi, ama o gülümsemenin içinde hafif bir hüzün vardı:
“Ve ben de ölçülemeyeni anlamaya çalışıyorum, Murat.”
---
Bir Köy, İki Yürek: Gözlüce
Görev gereği birlikte Gözlüce köyüne gittiler.
Köyün ortasından bir dere geçiyordu.
Derenin solundakiler “biz filanca ile bağlıyız” diyor, sağındakiler “biz öbür ilin parçasıyız” diyordu.
Ama hepsi aynı kahvede oturuyor, aynı çayı içiyor, aynı türküyü söylüyordu.
Murat haritayı çıkardı, cihazı açtı, ölçüm yapmaya başladı.
Elif köyün yaşlılarından biri olan Fatma teyzenin yanına oturdu.
Fatma teyze, elindeki tespihi çevirirken, gözleri uzaktaki dağa takıldı:
“Bizim çocukluğumuzda o dağın ardı da bizdik kızım,” dedi.
“Sonra bir gün dediler ki, ‘artık orası başka ilin toprağı’. Bizim kuzular bile şaşırdı, çünkü eskiden oraya da giderdi.”
Elif’in gözleri doldu.
O sırada Murat yanlarına geldi, defterine notlar alarak.
“Elif,” dedi, “teknik olarak sınır şu taşın hizasından geçmeli. Eski kayıtlar da öyle gösteriyor.”
Fatma teyze başını salladı:
“O taşın altına dedemi gömdük, oğlum. Hangi sınır, kimi ayırıyor bir düşün bakalım.”
---
Strateji ve Empati Arasında Bir Çizgi
O gece Murat uzun süre uyuyamadı.
Elif’in sözleri, Fatma teyzenin bakışları, haritadaki o ince çizgi… Hepsi birbirine karışıyordu.
“Belki de,” diye düşündü, “sınırlar sadece toprağı değil, insanın vicdanını da ölçüyor.”
Ertesi sabah toplantıda Elif konuşmaya başladı:
“Ben diyorum ki, sınırı dere yatağının biraz ötesine taşıyalım.
Böylece köy bir bütün kalır, insanlar ikiye bölünmez.”
Murat itiraz edecek oldu, sonra sustu.
“Bu teknik olarak mümkün ama belgeye aykırı…” dedi.
Sonra bir an durdu.
“Yine de… belki belgeyi değiştirmek, insanı değiştirmekten daha kolaydır.”
Elif’in yüzünde yumuşak bir tebessüm belirdi.
İşte o an, sadece bir harita değişmedi; iki insanın bakışı da değişti.
---
Sınırların Ötesinde: Bir İnsanlık Dersi
Aylar sonra proje tamamlandı.
Yeni sınırlar belirlendi, ama bu defa sadece ölçülere göre değil; insanların hikâyelerine göre.
Gözlüce köyü artık ikiye bölünmüyordu.
Fatma teyze, yeni haritayı görünce ağladı:
“Demek hâlâ dinleyen kalmış,” dedi.
Elif ve Murat sessizce birbirlerine baktılar.
Murat, ilk defa haritaya değil, bir insanın kalbine baktığını fark etti.
Elif ise stratejiyle empati arasında bir köprü kurmanın ne kadar kıymetli olduğunu anladı.
---
Forumdaşlar, Sınırları Kim Çizer Sizce?
İşte hikâye bu…
Bir mühendisle bir sosyoloğun, bir köyde yeniden tanımladığı sınırlar.
Bir çizgi bazen sadece coğrafyayı değil, kalpleri de böler.
Ama bir çizgiyi doğru yere koymak, bazen sadece akılla değil; yürekle de olur.
Siz ne dersiniz forumdaşlar?
Gerçek sınırlar dağlar ve nehirlerle mi, yoksa insanların birbirine bakışıyla mı belirlenir?
Sizce Murat mı haklıydı, Elif mi?
Yoksa gerçek çözüm, ikisinin el ele verdiği yerde mi doğdu?
Hadi gelin, biraz konuşalım bu konuda.
Çünkü bazen bir ülkenin sınırlarını anlamak, insanın kendi kalbini anlamaktan geçer.
Bugün size biraz farklı bir hikâye anlatmak istiyorum. Aslında bir “bilgi paylaşımı” değil bu; daha çok kalpten kalbe, insandan insana bir düşünce yolculuğu.
“İl sınırları nasıl belirleniyor?” sorusunu duydum geçen gün bir yerde…
Ve düşündüm: Gerçekten, sadece dağlar, nehirler, yollar mı çizer o sınırları?
Yoksa biraz da biz çizer miyiz, içimizdekilerle?
İşte bu sorunun peşine düşen iki insanın hikâyesiyle anlatmak istiyorum size.
---
Sınırların Çizildiği Masada: Murat ve Elif
Murat, Harita Genel Müdürlüğü’nde çalışan bir mühendisti.
Soğukkanlı, mantıklı, hesaplı bir adamdı.
Haritalar onun için dünyayı anlamanın en sade yoluydu; çizgiler, ölçüler, koordinatlar…
“Her şeyin bir yeri vardır,” derdi. “Yeter ki doğru ölçü aletin olsun.”
Elif ise aynı kurumda çalışan bir sosyologdu.
Onun gözünde haritalar, sadece coğrafyayı değil, insanların hikâyelerini de taşırdı.
Bir sınır çizgisi, bazen iki kardeşi ayırır, bazen bir köyün kalbini ikiye bölerdi.
“İnsan nerede başlar, nerede biter?” derdi. “Sınır dediğin şey bazen bir kelimeyle bile değişir.”
---
Yeni İl Planı: Akarsu Vadisi Meselesi
Bir sabah, Murat ve Elif’e yeni bir görev verildi:
Yıllardır tartışmalı olan Akarsu Vadisi bölgesinde yeni il sınırlarının belirlenmesi.
Bir taraf “Tarihî olarak bizim toprağımız” derken, diğer taraf “Ekonomik olarak bizim hakkımız” diyordu.
Murat hemen masaya oturdu, haritaları açtı, GPS verilerini inceledi.
“Dağ silsilesi buradan geçiyor,” dedi. “Mantıken doğal sınır burası olmalı.”
Elif itiraz etti.
“Peki burada yaşayan insanlar ne diyor? Pazarı, okulu, hastanesi hangi tarafta? Çocuklar nerede doğuyor, nerede büyüyor?”
Murat başını kaldırdı, gözlüğünü düzeltti:
“Elif, biz insan hikâyeleriyle değil, coğrafyayla ilgileniyoruz. Bizim işimiz ölçmek.”
Elif gülümsedi, ama o gülümsemenin içinde hafif bir hüzün vardı:
“Ve ben de ölçülemeyeni anlamaya çalışıyorum, Murat.”
---
Bir Köy, İki Yürek: Gözlüce
Görev gereği birlikte Gözlüce köyüne gittiler.
Köyün ortasından bir dere geçiyordu.
Derenin solundakiler “biz filanca ile bağlıyız” diyor, sağındakiler “biz öbür ilin parçasıyız” diyordu.
Ama hepsi aynı kahvede oturuyor, aynı çayı içiyor, aynı türküyü söylüyordu.
Murat haritayı çıkardı, cihazı açtı, ölçüm yapmaya başladı.
Elif köyün yaşlılarından biri olan Fatma teyzenin yanına oturdu.
Fatma teyze, elindeki tespihi çevirirken, gözleri uzaktaki dağa takıldı:
“Bizim çocukluğumuzda o dağın ardı da bizdik kızım,” dedi.
“Sonra bir gün dediler ki, ‘artık orası başka ilin toprağı’. Bizim kuzular bile şaşırdı, çünkü eskiden oraya da giderdi.”
Elif’in gözleri doldu.
O sırada Murat yanlarına geldi, defterine notlar alarak.
“Elif,” dedi, “teknik olarak sınır şu taşın hizasından geçmeli. Eski kayıtlar da öyle gösteriyor.”
Fatma teyze başını salladı:
“O taşın altına dedemi gömdük, oğlum. Hangi sınır, kimi ayırıyor bir düşün bakalım.”
---
Strateji ve Empati Arasında Bir Çizgi
O gece Murat uzun süre uyuyamadı.
Elif’in sözleri, Fatma teyzenin bakışları, haritadaki o ince çizgi… Hepsi birbirine karışıyordu.
“Belki de,” diye düşündü, “sınırlar sadece toprağı değil, insanın vicdanını da ölçüyor.”
Ertesi sabah toplantıda Elif konuşmaya başladı:
“Ben diyorum ki, sınırı dere yatağının biraz ötesine taşıyalım.
Böylece köy bir bütün kalır, insanlar ikiye bölünmez.”
Murat itiraz edecek oldu, sonra sustu.
“Bu teknik olarak mümkün ama belgeye aykırı…” dedi.
Sonra bir an durdu.
“Yine de… belki belgeyi değiştirmek, insanı değiştirmekten daha kolaydır.”
Elif’in yüzünde yumuşak bir tebessüm belirdi.
İşte o an, sadece bir harita değişmedi; iki insanın bakışı da değişti.
---
Sınırların Ötesinde: Bir İnsanlık Dersi
Aylar sonra proje tamamlandı.
Yeni sınırlar belirlendi, ama bu defa sadece ölçülere göre değil; insanların hikâyelerine göre.
Gözlüce köyü artık ikiye bölünmüyordu.
Fatma teyze, yeni haritayı görünce ağladı:
“Demek hâlâ dinleyen kalmış,” dedi.
Elif ve Murat sessizce birbirlerine baktılar.
Murat, ilk defa haritaya değil, bir insanın kalbine baktığını fark etti.
Elif ise stratejiyle empati arasında bir köprü kurmanın ne kadar kıymetli olduğunu anladı.
---
Forumdaşlar, Sınırları Kim Çizer Sizce?
İşte hikâye bu…
Bir mühendisle bir sosyoloğun, bir köyde yeniden tanımladığı sınırlar.
Bir çizgi bazen sadece coğrafyayı değil, kalpleri de böler.
Ama bir çizgiyi doğru yere koymak, bazen sadece akılla değil; yürekle de olur.
Siz ne dersiniz forumdaşlar?
Gerçek sınırlar dağlar ve nehirlerle mi, yoksa insanların birbirine bakışıyla mı belirlenir?
Sizce Murat mı haklıydı, Elif mi?
Yoksa gerçek çözüm, ikisinin el ele verdiği yerde mi doğdu?
Hadi gelin, biraz konuşalım bu konuda.
Çünkü bazen bir ülkenin sınırlarını anlamak, insanın kendi kalbini anlamaktan geçer.