Melis
New member
[color=]“Üstünden Geçmek” Kavramına Sosyolojik Bir Bakış: Görmezden Gelmenin Bedeli[/color]
Günlük hayatta sıkça kullandığımız “üstünden geçmek” ifadesi, ilk bakışta masum bir deyim gibi görünür: bir konuyu kısa geçmek, üzerinde fazla durmamak, detayına inmemek. Ancak bu basit eylem, toplumsal bağlamda çok daha derin bir anlam taşır. Bir konu, bir kişi ya da bir deneyimin “üstünden geçmek” çoğu zaman, onun acısını, önemini ya da hakikatini bastırmak anlamına gelir. Özellikle toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi güç ilişkilerinin belirlediği bir dünyada, “üstünden geçmek” bir tür sessizleştirme, görmezden gelme ve bazen de bilinçli bir unutma biçimidir.
Bu yazıda, “üstünden geçmek” kavramını sosyal yapılar ve eşitsizlikler bağlamında analiz ederek, hem bireysel hem de kolektif düzeyde nasıl işlediğini tartışacağız.
---
[color=]1. Sosyal Yapılarda “Üstünden Geçmek”: Sessizliğin Normalleşmesi[/color]
Toplumlar, belirli güç ilişkileri üzerine inşa edilir. Irk, sınıf, cinsiyet ve kimlik gibi faktörler bu ilişkilerin görünmeyen omurgasını oluşturur. “Üstünden geçmek”, tam da bu yapısal güç dengesizliklerinde, baskın grupların çıkarlarını koruyan bir strateji olarak karşımıza çıkar.
Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “sembolik şiddet” kavramı bu bağlamda oldukça açıklayıcıdır. Bourdieu’ye göre, egemen gruplar yalnızca fiziksel güçle değil, anlam ve dil üzerinden de hakimiyet kurarlar. Bir konunun “üstünden geçilmesi”, bu sembolik şiddetin en yaygın biçimlerinden biridir — çünkü konuşulmayan şeyler, var olmayan şeylere dönüşür.
Örneğin, medyada kadın cinayetlerinin yalnızca “aile içi tartışma” olarak sunulması, olayı bireysel bir trajediye indirger ve toplumsal kökenini görünmez kılar. Aynı şekilde, iş yerinde sınıfsal adaletsizlikler ya da ırksal ayrımcılıklar, “gündemi dağıtmayalım” bahanesiyle geçiştirildiğinde, bu yapısal sorunlar çözülmeden kalır.
---
[color=]2. Kadınların Empatik Perspektifi: Görülmeyenin Yükü[/color]
Kadınların toplumsal deneyimleri, genellikle “üstünden geçilen” hikâyelerle örülüdür. Toplumsal normlar, kadınların yaşadığı şiddeti, emeğini ve duygusal yüklerini görünmez kılar. Bu durum, feminist teori açısından bir “sessizliğin politikası”dır.
Bell Hooks’un vurguladığı gibi, ataerkil toplumlar kadınların sesini bastırarak “düzen”i sürdürür (Feminist Theory: From Margin to Center, 1984). Kadınların acıları, öfkeleri veya fikirleri çoğu zaman “aşırı duygusal”, “gereksiz detay” veya “yine aynı konu” denilerek geçiştirilir.
Ancak bu empatik bakış, yalnızca mağduriyet anlatısı değildir. Kadın araştırmacılar, görmezden gelinen deneyimleri belgeleyerek toplumsal farkındalık yaratır. Örneğin, 2019’da yapılan bir UN Women araştırması, kadınların %67’sinin iş yerinde mikro düzeyde ayrımcılığa uğradığını, ancak bu olayların %80’inin “önemli görülmediği” için rapor edilmediğini ortaya koymuştur.
Peki bu durumda, bir toplum kendi kadınlarının yaşadığı adaletsizliklerin üstünden geçerse, gerçekten ilerleyebilir mi?
---
[color=]3. Erkeklerin Çözüm Odaklı Perspektifi: Sorumluluk ve Müdahale[/color]
Erkeklerin “üstünden geçmek” kavramına yaklaşımı genellikle daha çözüm odaklıdır, ancak bu yaklaşımın da kendi içinde çeşitliliği vardır. Bazı erkekler, sorunları “pratik” biçimde çözmek isterken; bazıları sistemsel nedenleri görmezden gelme eğilimindedir.
Sosyolog Michael Kimmel’in araştırmaları, erkeklerin toplumsal adaletsizlikleri fark ettiklerinde, değişimi destekleme eğiliminde olduklarını gösterir (Angry White Men, 2013). Ancak sorun, çoğu erkeğin bu farkındalığa ulaşmadan önce “meseleyi fazla büyütmeyelim” refleksiyle hareket etmesidir.
Bu noktada, “üstünden geçmek” erkekler için de bir savunma mekanizması haline gelir. Empati yerine “çözüm” aramak, duygusal yükten kaçınmanın bir yolu olabilir. Gerçek çözüm ise, hem analitik hem de empatik bir anlayışla mümkün olur.
---
[color=]4. Irk ve Sınıf Boyutu: Kimlerin Hikayesi Görülür, Kimlerin Üstünden Geçilir?[/color]
Irk ve sınıf eşitsizlikleri, “üstünden geçme” pratiğinin en somut görünümlerini üretir. Örneğin, siyahilerin polis şiddetine uğraması veya göçmen işçilerin kötü çalışma koşulları, çoğu zaman “tekil olaylar” olarak sunulur. Bu, sistematik bir eşitsizliği kişisel bir hata gibi gösteren bir söylemdir.
ABD’deki Black Lives Matter hareketi tam da bu nedenle “artık üstünden geçmeyeceğiz” sloganını benimsemiştir. Benzer şekilde Türkiye’de de mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı kazalar veya Kürt kadınlarının maruz kaldığı sosyal dışlanma, medyada kısa süreli gündem olur ve sonra sessizliğe gömülür.
Bu sessizlik, yalnızca medyanın değil, hepimizin paylaştığı bir toplumsal sorumluluktur. Görmezden gelinen her hikâye, bir eşitsizliği sürdürür.
---
[color=]5. Üstünden Geçmenin Psikolojik Boyutu: Kolektif Uyuşma[/color]
Psikolog Stanley Cohen, “inkâr kültürü”nü açıklarken, bireylerin ve toplumların rahatsız edici gerçekleri bastırarak psikolojik rahatlama aradığını belirtir (States of Denial, 2001). “Üstünden geçmek” bu bağlamda kolektif bir uyuşma biçimidir.
Bu durum yalnızca bireysel bir tercih değil, kültürel bir refleks haline gelmiştir. Sosyal medya, bu dinamiği güçlendirir: bir olaya birkaç gün tepki verilir, sonra sıradakine geçilir. Derinlemesine analiz yerini hızlı tüketim alır.
Peki bu hız çağında, hangi konuların üstünden geçiyoruz farkında mıyız?
---
[color=]6. Görmezden Gelmemenin Etiği: Dinlemek, Anlamak, Dönüştürmek[/color]
Bir konunun “üstünden geçmemek” demek, onunla yüzleşmeyi, dinlemeyi ve gerekirse rahatsız olmayı göze almak demektir. Bu, hem kişisel hem de toplumsal bir etik duruştur.
Feminist yazar Audre Lorde’un dediği gibi:
> “Sessizlik seni korumaz.” (The Transformation of Silence into Language and Action, 1977)
Bu yüzden, “üstünden geçmemek” yalnızca konuşmak değil, aynı zamanda dinlemek ve anlamakla ilgilidir. Irk, sınıf ve cinsiyet fark etmeksizin, herkesin hikayesinin değerli olduğunu kabul etmek, daha adil bir topluma giden ilk adımdır.
---
[color=]7. Tartışma: Gerçekten Ne Kadar Dinliyoruz?[/color]
Bu noktada, okuyucuya şu sorularla tartışmayı açmak gerekir:
> * Hangi konuların üstünden geçiyoruz çünkü bizi rahatsız ediyor?
> * Görmezden gelmek, bir tür suç ortaklığı mıdır?
> * Farklı kimliklerin seslerini duyurmak için birey olarak ne yapabiliriz?
“Üstünden geçmek” yalnızca bir dil meselesi değil, aynı zamanda bir vicdan meselesidir.
---
[color=]Kaynakça[/color]
- Bourdieu, P. (1991). Language and Symbolic Power. Harvard University Press.
- Hooks, B. (1984). Feminist Theory: From Margin to Center. South End Press.
- Kimmel, M. (2013). Angry White Men: American Masculinity at the End of an Era. Nation Books.
- Cohen, S. (2001). States of Denial: Knowing About Atrocities and Suffering. Polity Press.
- Lorde, A. (1977). The Transformation of Silence into Language and Action.
- UN Women Report (2019). Gender Bias and Workplace Discrimination.
---
Bu tartışmayı açık bırakmak gerekir; çünkü “üstünden geçmek” çoğu zaman, en çok ihtiyaç duyulan anda sessiz kalmaktır. Peki sizce, artık hangi gerçeklerin üstünden geçmeyi bırakmalıyız?
Günlük hayatta sıkça kullandığımız “üstünden geçmek” ifadesi, ilk bakışta masum bir deyim gibi görünür: bir konuyu kısa geçmek, üzerinde fazla durmamak, detayına inmemek. Ancak bu basit eylem, toplumsal bağlamda çok daha derin bir anlam taşır. Bir konu, bir kişi ya da bir deneyimin “üstünden geçmek” çoğu zaman, onun acısını, önemini ya da hakikatini bastırmak anlamına gelir. Özellikle toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi güç ilişkilerinin belirlediği bir dünyada, “üstünden geçmek” bir tür sessizleştirme, görmezden gelme ve bazen de bilinçli bir unutma biçimidir.
Bu yazıda, “üstünden geçmek” kavramını sosyal yapılar ve eşitsizlikler bağlamında analiz ederek, hem bireysel hem de kolektif düzeyde nasıl işlediğini tartışacağız.
---
[color=]1. Sosyal Yapılarda “Üstünden Geçmek”: Sessizliğin Normalleşmesi[/color]
Toplumlar, belirli güç ilişkileri üzerine inşa edilir. Irk, sınıf, cinsiyet ve kimlik gibi faktörler bu ilişkilerin görünmeyen omurgasını oluşturur. “Üstünden geçmek”, tam da bu yapısal güç dengesizliklerinde, baskın grupların çıkarlarını koruyan bir strateji olarak karşımıza çıkar.
Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “sembolik şiddet” kavramı bu bağlamda oldukça açıklayıcıdır. Bourdieu’ye göre, egemen gruplar yalnızca fiziksel güçle değil, anlam ve dil üzerinden de hakimiyet kurarlar. Bir konunun “üstünden geçilmesi”, bu sembolik şiddetin en yaygın biçimlerinden biridir — çünkü konuşulmayan şeyler, var olmayan şeylere dönüşür.
Örneğin, medyada kadın cinayetlerinin yalnızca “aile içi tartışma” olarak sunulması, olayı bireysel bir trajediye indirger ve toplumsal kökenini görünmez kılar. Aynı şekilde, iş yerinde sınıfsal adaletsizlikler ya da ırksal ayrımcılıklar, “gündemi dağıtmayalım” bahanesiyle geçiştirildiğinde, bu yapısal sorunlar çözülmeden kalır.
---
[color=]2. Kadınların Empatik Perspektifi: Görülmeyenin Yükü[/color]
Kadınların toplumsal deneyimleri, genellikle “üstünden geçilen” hikâyelerle örülüdür. Toplumsal normlar, kadınların yaşadığı şiddeti, emeğini ve duygusal yüklerini görünmez kılar. Bu durum, feminist teori açısından bir “sessizliğin politikası”dır.
Bell Hooks’un vurguladığı gibi, ataerkil toplumlar kadınların sesini bastırarak “düzen”i sürdürür (Feminist Theory: From Margin to Center, 1984). Kadınların acıları, öfkeleri veya fikirleri çoğu zaman “aşırı duygusal”, “gereksiz detay” veya “yine aynı konu” denilerek geçiştirilir.
Ancak bu empatik bakış, yalnızca mağduriyet anlatısı değildir. Kadın araştırmacılar, görmezden gelinen deneyimleri belgeleyerek toplumsal farkındalık yaratır. Örneğin, 2019’da yapılan bir UN Women araştırması, kadınların %67’sinin iş yerinde mikro düzeyde ayrımcılığa uğradığını, ancak bu olayların %80’inin “önemli görülmediği” için rapor edilmediğini ortaya koymuştur.
Peki bu durumda, bir toplum kendi kadınlarının yaşadığı adaletsizliklerin üstünden geçerse, gerçekten ilerleyebilir mi?
---
[color=]3. Erkeklerin Çözüm Odaklı Perspektifi: Sorumluluk ve Müdahale[/color]
Erkeklerin “üstünden geçmek” kavramına yaklaşımı genellikle daha çözüm odaklıdır, ancak bu yaklaşımın da kendi içinde çeşitliliği vardır. Bazı erkekler, sorunları “pratik” biçimde çözmek isterken; bazıları sistemsel nedenleri görmezden gelme eğilimindedir.
Sosyolog Michael Kimmel’in araştırmaları, erkeklerin toplumsal adaletsizlikleri fark ettiklerinde, değişimi destekleme eğiliminde olduklarını gösterir (Angry White Men, 2013). Ancak sorun, çoğu erkeğin bu farkındalığa ulaşmadan önce “meseleyi fazla büyütmeyelim” refleksiyle hareket etmesidir.
Bu noktada, “üstünden geçmek” erkekler için de bir savunma mekanizması haline gelir. Empati yerine “çözüm” aramak, duygusal yükten kaçınmanın bir yolu olabilir. Gerçek çözüm ise, hem analitik hem de empatik bir anlayışla mümkün olur.
---
[color=]4. Irk ve Sınıf Boyutu: Kimlerin Hikayesi Görülür, Kimlerin Üstünden Geçilir?[/color]
Irk ve sınıf eşitsizlikleri, “üstünden geçme” pratiğinin en somut görünümlerini üretir. Örneğin, siyahilerin polis şiddetine uğraması veya göçmen işçilerin kötü çalışma koşulları, çoğu zaman “tekil olaylar” olarak sunulur. Bu, sistematik bir eşitsizliği kişisel bir hata gibi gösteren bir söylemdir.
ABD’deki Black Lives Matter hareketi tam da bu nedenle “artık üstünden geçmeyeceğiz” sloganını benimsemiştir. Benzer şekilde Türkiye’de de mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı kazalar veya Kürt kadınlarının maruz kaldığı sosyal dışlanma, medyada kısa süreli gündem olur ve sonra sessizliğe gömülür.
Bu sessizlik, yalnızca medyanın değil, hepimizin paylaştığı bir toplumsal sorumluluktur. Görmezden gelinen her hikâye, bir eşitsizliği sürdürür.
---
[color=]5. Üstünden Geçmenin Psikolojik Boyutu: Kolektif Uyuşma[/color]
Psikolog Stanley Cohen, “inkâr kültürü”nü açıklarken, bireylerin ve toplumların rahatsız edici gerçekleri bastırarak psikolojik rahatlama aradığını belirtir (States of Denial, 2001). “Üstünden geçmek” bu bağlamda kolektif bir uyuşma biçimidir.
Bu durum yalnızca bireysel bir tercih değil, kültürel bir refleks haline gelmiştir. Sosyal medya, bu dinamiği güçlendirir: bir olaya birkaç gün tepki verilir, sonra sıradakine geçilir. Derinlemesine analiz yerini hızlı tüketim alır.
Peki bu hız çağında, hangi konuların üstünden geçiyoruz farkında mıyız?
---
[color=]6. Görmezden Gelmemenin Etiği: Dinlemek, Anlamak, Dönüştürmek[/color]
Bir konunun “üstünden geçmemek” demek, onunla yüzleşmeyi, dinlemeyi ve gerekirse rahatsız olmayı göze almak demektir. Bu, hem kişisel hem de toplumsal bir etik duruştur.
Feminist yazar Audre Lorde’un dediği gibi:
> “Sessizlik seni korumaz.” (The Transformation of Silence into Language and Action, 1977)
Bu yüzden, “üstünden geçmemek” yalnızca konuşmak değil, aynı zamanda dinlemek ve anlamakla ilgilidir. Irk, sınıf ve cinsiyet fark etmeksizin, herkesin hikayesinin değerli olduğunu kabul etmek, daha adil bir topluma giden ilk adımdır.
---
[color=]7. Tartışma: Gerçekten Ne Kadar Dinliyoruz?[/color]
Bu noktada, okuyucuya şu sorularla tartışmayı açmak gerekir:
> * Hangi konuların üstünden geçiyoruz çünkü bizi rahatsız ediyor?
> * Görmezden gelmek, bir tür suç ortaklığı mıdır?
> * Farklı kimliklerin seslerini duyurmak için birey olarak ne yapabiliriz?
“Üstünden geçmek” yalnızca bir dil meselesi değil, aynı zamanda bir vicdan meselesidir.
---
[color=]Kaynakça[/color]
- Bourdieu, P. (1991). Language and Symbolic Power. Harvard University Press.
- Hooks, B. (1984). Feminist Theory: From Margin to Center. South End Press.
- Kimmel, M. (2013). Angry White Men: American Masculinity at the End of an Era. Nation Books.
- Cohen, S. (2001). States of Denial: Knowing About Atrocities and Suffering. Polity Press.
- Lorde, A. (1977). The Transformation of Silence into Language and Action.
- UN Women Report (2019). Gender Bias and Workplace Discrimination.
---
Bu tartışmayı açık bırakmak gerekir; çünkü “üstünden geçmek” çoğu zaman, en çok ihtiyaç duyulan anda sessiz kalmaktır. Peki sizce, artık hangi gerçeklerin üstünden geçmeyi bırakmalıyız?